Cumartesi, Ekim 27

Cafe Fernando'ya Teşekkürler...





Geçtiğimiz günlerde bloglar arasında gezinirken rastladım Cafe Fernando'ya ve sıkı bir takipçisi haline geldim. Son bir ay içerisinde dört tane mavi haşhaş tohumlu kek hazırladım ama hiçbirinin fotoğrafını çekememiştimbugüne kadar. Orjinal tarif için sizi Cafe Fernando'ya yönlendiriyorum. Ben neleri farklı yaptım onlardan bahsedeyim. Limon suyu yerine limon extract kullandım. Yumurta sayısını bir adet azalttım ve krema yerine sütü tercih ettim. En son olarak da gül ve/veya kayısı reçeli yerine üzerine bal sürdüm ve fıstık serptim. Bu keki Nilgün'ün arkadaşları için hazırladığımdan dilim fotoğrafı yok ama akşama kalmış olur ise onu da eklerim.

Sevgiler...

Cuma, Ekim 26

İtalya'dan Lezzet Kareleri

Geçtiğimiz günlerde İtalya'daki balık restaurantlarından bahsedeceğimi söylemiştim şimdi bu sözümü tutuyorum. Fakat tabii ki İtalya deyince dünyaca meşhur makarnasından, dondurmasından ve de tiramisusundan bahsetmeden olmaz.

Açıkçası yazıya başlamadan evvel harika görüntülerini izlediğiniz lezzetlerinin de bir o kadar harika olduğunu söyleyebileceğim bu balıkların ve restaurantların yerleşkesi hakkında size bazı linkler vermek için araştırdım ama ne yazıkki ya bir kısmı ingilizce idi ya da benim söylemek istediklerimi söylemiyordu. Yani iş başa düştü...


Efendim İtalya'nin tarihi kadar önemli ve dünya jetsetinin de sayfiye evlerinin yer aldığı gölleri var birçoğunuzca malum. Benim de ilk İtalya seyahatim bu göllerden en bilineni ve en önemlisi diyebileceğim Como gölüne olmuştu. Herşeyiyle ama herşeyiyle mükemmel bir üç gün geçirdim Como'da. Güzel bir hatırası var ben de. Bir ara fırsat bulduğunuzda siz de en azından internet üzerinden tanımaya çalışın derim. En önemli mekanlarından biri Villa D'este oteli. Eğer bu linke tıklarsanaız size hem otel hem de göl hakkında bazı ayrıntılar verecektir. İmkanlarınız el verir ise konaklayın ama eğer konaklayamıyorsanız da gün batımızda muhakkak bir şeyler için bahçesinde. Eğer değişmedi ise bir piyanodan hoş nağmeler eşlik edecektir o anlarınıza...


İkinci kez İtalya'ya gidişimde ise Garda Gölü'nin konuğu idim ve son dört yıldır da olmaya devam ediyorum. Garda'nın etrafında da pek çok konaklanacak yer mevcut ve iki önemli tarihi kasaba. Biri Sirmione diğeri ise Peschiera. İşte bu yıl biz iki akşam Peschiera'daki en önemli diyebileceğim iki balık lokantasına konuk olduk İtalyan arkadaşlarımızın davetlisi olarak. Birazdan bu balık lokantaları ile ilgili ayrıntılı bilgi vermeye çalışacağım ama Garda gölünde konakladığımız otele dönmek istiyorum.


Villagio Touristico bir apart otel. Konforlu sayılmaz aslında ama biz çok memnunuz. Çünkü orada dostlarımız var. Piedro&Sene ve tabii onların melekleri Yakup. Piedro otelin restaurantını işletiyor. Hayatımda içtiğim en güzel sebze çorbasını yapıyor. Ne istersek onu pişiriyor. Bize özel ... Sohbeti de cabası ... Bu sefer unuttum ama önümüzdeki yıl size bu çorbanın hem görüntülerini hem de tarifini getireceğim. Yalnız küçük bir tüyo vereyim için de balkabağı da var . Piedro bizi görür görmez masaya önce bir Pellegrino şişesi getirir ve özel zeytinyağı, özel balsamico ve özel parmesan ile sıcacık somun ekmekler. Biz çukurca bir kaba zeytinyağını boca eder, içine balsamic doldurur ve parmesan ile süsleriz. Buna banıp yediğimiz ekmeğin tadı da bir başka olur inanın.

Piedronun masası ve Piedro&Sene'nin minik oğulları Yakup.



İlk gittiğimiz balık lokantası gölün içinde dubaların üzerinde bir klübeye benziyordu. İtiraf edeyim içimden salaş bir yer olduğunu düşündüm. İçeriye girince ise şaşırdım. Zira çok lüks bir yerdi. Mekanın sol tarafında kocaman bir barbekü vardı ve devamlı içine odun atıyorlardı. Bu barbeküyü yuvarlak demirlerle sarmalamışlar ve balıkları bu ızgaralar üzerinde pişiriyorlardı bzie çok enteresan geldi. Hatta fotoğrafını da çektim ama biraz karanlık umarım anlaybilirsiniz. Masalarımızda salçalı ve zeytinyağlı soslar bulunuyordu. Nedeni çiğ sebzelerimizi bu sebzelere batırarak yememizi istemeleri. Kereviz sapları, rezeneler, taze soğanlar vs. Servis de lezzet de çok iyiydi. Hatta yemeğin sonunda türk çayı yapmak için ortalığı batırmamıza dahi büyük anlayış gösterdiler. Balık olarak somon ve bir göl balığı geldi. Balıkları 4 kişi bir den ayıkladı. En son kişi üzerlerine zeytinyağı gezdirmek ile görevli idi. Bu restaurantın tatlı bölümü bizi memnun etmedi. Tiramisu yu aşağıda göreceksiniz. Ben hiç beğenmedim ve yemedim.


İkinci akşam yine gölü gördüğümüz fakat karada olan bir restaurant da idik. Burası tipik bir restaurant idi diğerine nazaran dekorasyon açısından bu nedenle yine itiraf edeyim diğerinden daha az memnun kalkacağımızı düşünmüştüm. Masanın üzerindeki iki detay çok hoştu. Biri gümüş yemek takımları diğeri de gümüş vazo içindeki antoryumlar. Bütün bir gece bu çiçeğin ismini hatırlayamamış olsam da şu an biliyorum. Her iki restaurantda da bize balıkdan evvel giriş için makarna mı yoksa risotto mu yiyeceğimizi sorduklarını da belirteyim. Biz her ikisinden de bir miktar tatmak istedik. Elbette ki hem makarna hem de risotto deniz mahsullü idi. İnanılmaz lezzetli idi. parmaklarımızı yedik. Hele risotto. Beni tanıyanlar risottoyu ne kadar sevdiğimi bilirler. Ben bayıldım arkadaşlar. İlk akşam antreler de açık büfe idi herkes damak tadına göre birşeyler yedi. İkinci akşam ise önden fotoğrafını gördüğünüz kızarmış ekmek üzerinde bizim karides güveç tadında karides arkasından da domates ve roka eşliğinde didiklenmiş yengeç eti geldi. İnanın abartmıyorum ama sanki bir lezzet şöleninde idik. O andan itibaren önümüze gelen herşeyi mutlaka tatmaya karar verdik... Ana yemeğimiz karışık kızartma balıkdı. Arada küçük şefaf balık tava da geldi ama balıklar o kadar şeffafdı ki ben yiyemedim.


Ve tatlılar... Kestane püresi bir ağaç kovuğu halien getirilmiş üzerindeki kremşantiye ise gül deseni yapılmışdı. Çok başarılı idi. Özel seçilmiş minicik çileklerin üzerindeki dondurma da enfesdi.


Arkasından kahveli makaronlar ile likör ikramına geçtiler ... Efendim bir lezzet şöleni idi ama nihayetlendi...

Pazartesi, Ekim 22

Rüya gibi ...

'' Rüya gibi '' ...
Bir gece evvel en sevdiğim tatlı olan çikolatalı sufleyi denedim ve fakat lezzet güzel olmasına rağmen içindeki akışkan çikolatayı tam olarak yansıtamadığım için başarılı olamadım. Taze ananas ile servis yaptım. Bizimkiler beğendi...
Sabah daha önceden kararlaştırdığımız gibi bizim ahretlik, Serpil ve Elif ile kahvaltı edecek, doğumgünü kutlayacaktık. Yanımızda çocuklar da olacağından Emirgan'daki köşklerden birine gitmeye karar verdik. Çok da güzel yapmışız. Gerek açık büfesi gerekse de servisi güzeldi. Manzara ve ortam için zaten bir şey söylemeye gerek yok. Lakin, dışarıdan yiyecek kabul etmediklerinden keyfimiz yarım kaldı zira Rüya'nın rüya gibi pastasını kesemedik. Biz de Emirgan Çınaraltı'na gidip mis gibi çaylarımızı içerken pastamızı kesip yedik. Yine bir Balpasta pastasının tadına bakmış olduk. Çok nefisti Oya'cım eline sağlık.
Rüya'cım nice yıllara canım.

Gülücüklerle, ufaklıkların şaklabanlıkları ile sohbetle geçirdiğimiz saatler bitti ve ayrıldık. Tahmin edebileceğiniz gibi mutlu bir şekilde...
Birkaç saat sonra bir trafik kazası haberi aldım. Annem ve ananem ambulansla hastahaneye kaldırılmıştı, babam ise iyi olduğunu söylüyordu ama araçları şarampole yuvarlamış ve üç takla atmıştı. Nasıl iyi olabilirlerdi ki ? Güzel başlayan o günün rüyası bir anda bir kabusa dönüşmüştü. Üzüntünün , heyecanın, telaşın ve korkunun hükümsürdüğü bir kabus. Çok şükür yine de güzel uyandık bu kabustan. Ruhsal çöküntünün dışında ciddi olmayan küçük izlerle atlatmışlardı. Allah korumuş burunları dahi kanamamışdı.
Ya işte Rüya gibi değil mi sizcede ...

Cuma, Ekim 19

Hiç Hesapta Yokken ...

Ahretliğim zaman zaman kalemini (bu devirde klavyesini demek lazım ama) bazı dergi ve gazeteler için kullanır. Bugün tesadüf eserlerinden birini okudum. Bir alıntı yapmış Çinlilerden, Derlermiş ki ; yüreğimizde yeşil bir dal saklarsak şarkı söylemeye bir kuş gelecektir elbet...


Birden aklıma Romeo & Juliet'in balkonundaki kuşlar geldi. İtalya'nın Verona kentinde aşağıda resimlerini göreceğiniz evin onlara ait olduğu söylenir ve ziyaret edilir. Bu ziyaretimde ben de balkonda koklaşan iki kuşu resimlemeye çalışmıştım. Neden ve niçin etkilendim bilemiyorum ama bu da öylesine olsun işte ...



İzmir ile ilgili güzel bir yazı okumak isterseniz de buyrun Ruya'cığımın satırlarına...

Kalemine sağlık ahretliğim...


Perşembe, Ekim 18

Bayram Tatlıları ...

Bir bayram daha geride kaldı. Hepinizin geçmiş bayramını kutluyor ve sevdiklerinizle nice bayramlar geçirmenizi temenni ediyorum. Farkettim ki ben bu bayram hiç tatlı fotoğrafı almamışım. Neden ? Nedeni şu ki bu bayram hayatımda en tatlısız geçirdiğim bayramdı. Yiyemedim, güzelim ev baklavalarını, kadayıfları. İştahımı bir dahaki bayrama saklıyorum. Elbette sizi tatlı görüntülerinden mahrum bırakmayacağım. Ramazan Güllacından başlayarak geçtiğimiz bayram Amerika'da yaptığım tatlıları sergileyeceğim.

Güllacı porsiyon şeklinde görüyorsunuz. Bu şekilde biz daha çok beğendik. Sunum olarak da enteresan oldu. Yakında size Güllaç ile ilgili bir de süpriz yapacağım. Zira bir yakınıma Güllaç yapma sözüm var.

Bu tatlılar baklavalık hazır yufka ile yapıldı. Hepimizin bildiği baklava orjinal gelmeyebilir ama artık son zamanlarda pek görmediğimiz havuç dilimlerine dikkat etmenizi istiyorum. Gerek görsellik gerekse de hamurlu tatlıları sevenlere tat olarak daha doyurucu gelecektir.


Bu bayram ayrıca bir kabaklı pasta yaptım. Ama kuzenimin şeker kızı Ilgaz'ın acilen doğumgününü kutlamamız gerektiği için fotoğraflayamadım. En kısa zamanda kabaklı pasta ile karşınızda olacağım.


Sevgiler ...

Çarşamba, Ekim 17

Mama Mia !


Çok yakında Balık Lokantaları ile İtalya görüntüleri sizinle olacak ...

Bir Bayram Sofrası...

Bu bayram sabahı yine bir telaş uyandık. Anneciğim hamur yoğururken ben kahvaltı masasını hazırladım. Daha önce bir yazımda sanıyorum bahsetmiştim bayram sabahları bizim evde neler yapıldığından. Bu bayram sabahı tercihimiz Lokma dan yana idi. İzmir Lokmasını bilmeyeniniz yoktur herhalde bizim lokmamız şerbetsiz yeniyor tuzlu olarak. Ve işte bayram soframızdan kareler ...






Bunlar da bayram şekerleri ... Biz yedik darısı herkesin başına ...

Biz de İftar'a Davetliydik...






Ramazan geçti, bayram geçti sen ne yapıyorsun diyeceksiniz ama ramazanın son haftası işim dolayısı ile yurtdışında olduğumdan ve arkasından bayram, iş yoğunluğu derken siteyi güncelleyemediğimden bu güzel sofranın ve yemeklerin resimlerinden mahrum kalın istemedim. Menü hatırlayabildiğim kadarıyla şöyle idi.


Taze Hurma (Buzluktan çıkarılmış enfes bir tat, kuru hurma gibi değil. Eğer kutsal topraklara bir gideniniz olur ise mutlaka isteyin. Biraz pahalıca ama tadılmalı. Belki de inşallah siz gider oralarda tadarsınız)

İftariyelik

Kabak Salatası

İçli Köfte

Su Böreği

Zeytinyağlılar

Tarhana Çorbası

Güveçte Et

Pilav


Ve efendim ardından tatlılar (Fotoğraflarını vermekle yetineceğim)


Dedesi bizim oğlanı görmemiş üzerine oturuvermiş ...